06 Mayıs 2010

Roll The Dice


If you’re going to try, go all the

way.

otherwise, don’t even start.

if you’re going to try, go all the

way.

this could mean losing girlfriends,

wives, relatives, jobs and

maybe your mind.

go all the way.

it could mean not eating for 3 or 4 days.

it could mean freezing on a

park bench.

it could mean jail,

it could mean derision,

mockery,

isolation.

isolation is the gift,

all others are a test of your

endurance, of

how much you really want to

do it.

and you’ll do it

despite rejection and the worst odds

and it will be better than

anything else

you can imagine.

if you’re going to try,

go all the way.

there is no other feeling like

that.

you will be alone with the gods

and the nights will flame with

fire.

do it, do it, do it.

do it.

all the way.

all the way.

you will ride life straight to

perfect laughter, its

the only good fight

there is.


Charles Bukowski

02 Mayıs 2010

......

yalnız kalmaktan daha kötü
şeyler de vardır hayatta,
ama genellikle
bir ömür alır bunun
farkına varmak,
o zaman da
çok geçtir,
ve çok geçten
daha kötü
bir şey yoktur
hayatta.


Charles Bukowski

01 Mayıs 2010

Gelmiş Geçmiş En Güzel Vampir: ANGEL

Hepimizin bildiği üzere Twilight ile birlikte bir vampir furyası başladı. Twilight ve devam kitapları her ne kadar okunması zevkli olsa da filmleri için aynı şeyi söyleyemem. zaten kitaptan uyarlama filmlerde her zaman eksikler, değişikler olur. hiç biri, kitabı gibi zevk vermez. kitap her zaman bambaşka bir tat bırakır damakta. kitapta yaratılan karakterlerde, mekanlarda sizin hayal gücünüzün izleri vardır. filmleri ise bunları teker teker yıkar. bu yüzden 'amaan filmi çıkacak zaten, kitabı okumaya ne hacet' demek her zaman yanlıştır.


Neyse konumuz bu değil. Dedğim gibi Twilight'tan sonra bi vampir furyası başladı. True Blood olsun, Vampire Diaries olsun bir sürü dizi çekilmeye başlandı. Bunların başını çeken Twilight'ta bambaşka vampirlerle tanıştık. bugüne kadar süregelen nerdeyse bütün vampir yaşam kurallarını alt üst eden bir vampir ailesi... bunlar vejeteryanlar, insan kanıyla beslenmiyorlar. gün ışığında sokaklarda ellerini kollarını sallaya sallaya dolanabiliyorlar, meğersem gerçekte güneş vampirlerin sadece vücudunu parıldatırmış. arada bir ormanda beyzbol oynuyorlar. eminim daha aklıma gelemeyen bir sürü değişiklik vardır. True Blood desen, o ayrı bi havada. yok efenim vampirlere haklar tanıyalım, sokaklarda dolansınlar özgürce, barlarda marketlerde çeşit çeşit kanlar satalım, onlar da insan onların da hakları var... Vampire Diaries'in ise Twilight ile arasında çok bariz benzerlikler var. baş vampirimiz yüzyıllar önceki sevdiceğinin aynısını tanımak için eskiden yaşadığı kasabaya tekrar tanışır. oradaki liseye kayıt yaptırır. bi de bunun kötü kardeşi vardır, o da gelir, seyreyle sonra cümbüşü.


Edward, Emmett, Alice, Bill, Stefan, Damon, hödö födö derken ne çok vampirimiz oldu. Oysa ki eskiden güzeller güzeli, iki taneceik vampirimiz vardı: Angel ve Spike.


Buffy the Vampire Slayer
, her ne kadar başlarda güzel gidip sonlarda buffy'nin evini kızlar yurduna çevirecek kadar saçmalamış olsa da gelmiş geçmiş en sağlam vampir dizilerindendi. Buffy'nin saçmalama döneminde (tam vaktinde) diziden ayrı (yine de birlikte) çekilen Angel ise bütün alkışlara layıktır. Bilinen bütün vampir yaşam kurallarına uygun olmakla birlikte çok da sağlam bir hikayesi vardır Angel'in. Aslında hiç bir vampir doğası gereği hayvan kanıyla beslenemez, insanlara zarar vermekten kaçınamaz ve tamamen bir yıkım örneği iken Angel, domuz kanı içerek beslenir, insanları diğer vampir saldırılarından kurtarır, hatta sevgili Cordy'nin sayesinde bir dedektiflik bürosu açarak kendini iyiliğe adar. Üstelik Angel'ın bunlar için oldukça iyi bir sebebi vardır. O, Edward ve ailesi gibi vejeteryanlığı seçmemiştir ya da onun için her barda veya markette istediği kan satılmamaktadır. O, çingeneler tarafından lanetlenmiştir. Angel, bütün kehanetlerde adı geçen "Ruhu Olan Vampir"dir. Ve yıllar boyunca yaptığı yıkımın bedelini acı çekerek ödemekte, acısını da iyilik yaparak hafifletmektedir.



Olayı bu kadar dramatize etmek yeter. Bunların dışında Angel gerçekten, inanılmaz derecede eğlencelidir. (özellikle Cordy hayaletli eve taşındıktan sonrası). Orda gerçeklerden biri daha olan iblisler vardır. Mesela Lorne, dizinin baş iblisidir ve diziye apayrı bir boyut katar. (güzel şey oldu, ne derler ona, işte o oldu =) hakkaten katıyor yani =) ). tabi bu iblisler arasında Doyle 'u da unutmamak lazım. Kendisi dizide tanıştığımız ilk iblistir ve dedektiflik bürosunun kuruluşundaki yardımları yadsınamaz. Ama malesef bir kaç bölüm sonra acı verici bir şekilde ölür. (çok üzülmüştüm lan öldüğünde, yakışıklı çocuktu).




Bunların yanısıra, eet, Angel'da artık sonlarına doğru saçmalamıştır, bunu da kabul ediyorum. Ama yapcak bişe yok, duygusal bir şekilde bağlıyım o diziye ^^


Efenim, en nihayetinde yazımı bitirirkene şunları söylemek isterim; Edwardmış, True Bloodmuş, Vampirin Günlüğüymüş hepsi fasofiso arkadaş, Angel'a gel sen...



ps: şunu da belitmek isterim, Angel'ın muhtemelen ilk bölümünde çok çok kısacık bir rol Sawyer'a aittir =)
bi ps daha: bu yazıya 'vampirle görüşme' ıdı vıdı gibi filmler dahil edilmemiştir, sora demeyin bunu sölememiş bi de utanmadan eleştiri yapıyo diye.