Hangi gündü hatırlamıyorum, ama uyumak istiyordum. Uyursam her şey düzelecekti. Uyursam gözlerim daha fazla acımayacaktı. Uyursam daha fazla düşünmeyecektim. İşte bu iyi niyetlerle yatağıma yollandım. Geceleri 23 derece olan sıcaklığa rağmen hala yorgan kullanmamın bence şaşılacak bir yanı yoktu, zira kendisi bana eşlik edince kendimi daha rahat hissediyordum. Uykuda mühim olan rahatlıktı. Bir yerde okumuştum, "nasıl rahat ediliyorsa öyle uyunmalı" diyordu, "kaslar kasılmadan, vücut serbest bırakılarak uyunmalı" da diyordu. İşin sonunda gereklilik kipi ve güzel uyku varsa insan o işi yapar. Çünkü insan, gerekli yerlerde emir alan bir hayvandır. Ben de uyku hayvanlığıma hayvanlık katmak amacıyla aldım emirleri ve nihayetinde tek aşkım olan yorgana açtım kollarımı. O günden beri sarmaş dolaşız yorganla.
O gece de bu hırsla gömüldüm yorganıma. Öyle güzel bir uyku çekecektim ki artık 24 senelik olan ömrüm böyle bir güzellik görmemiş olacaktı. Hani uykuyla uyanıklık arasında, her şeyin olabileceği, yarı kontrollü yarı insan elinde olmayan o evre var ya, hah işte oradaydım ben de; bulut üstü bir yerlerdeydim. İşte o sıralarda bir küçük sivrisinek başka yer yokmuş gibi geldi kulağımın dibinde vızıldamaya başladı. Gözlerim anında açıldı, yaklaşık bir ton ağırlığında olan kolum hemmen kalktı ve sineği kovmaya çalıştı. Vızıltı uzaklaştığında tekrar bulut üstüne dönmek için gözlerimi kapadım, ama sinek vazgeçmiyordu sayın seyirciler. Adeta kulağımla bir alıp veremediği vardı hayvanceğizin. Ben diyeyim on, sen de yirmi, hatta belki de otuz kez elimle kulağımı yelpazeledim, sineği tutup cılkını çıkarmaya yeltendim ama bana mısın demiyordu. İnsan gibi konuşmaya karar verdim, dedim ki "bak, ben sana gelme demiyorum, yine gel, ama ben uyuduktan sonra gel. Ağzımdan salya akmaya başladığı noktada elim, kolum, bacağım senindir." Fakat sinek insani ihtiyaçlardan anlamadığı gibi laftan da anlamıyordu, sanki beni hiç dinlemiyordu, tüm ilgisi lanet olası kulağımdaydı. İşler dayanılmaz bir hal aldığı sırada aklıma cin bir fikir geldi. Böylesi ne görülmüş ne duyulmuştu! Yok yok kesin daha önce denenmemişti. Fikrimden mütevellit büründüğüm haklı gururumla bir bacağımı yorganın dışına çıkardım, böylece ben uyuyana kadar sineğin dikkatini bacağıma çekmiş olacaktım. Kabul edin, çok şeytani bir fikirdi. Kulağımdaki vızıltı kesilmişti ama o da nesi bu bacak olayı apayrı psikolojik olaylara yol açmıştı. Adeta bir paranoyak olmuştum. Sanki sinek bileğimi ısırıyordu. Saniye sonrasında dizimi ısırmaya başlamıştı. Şimdi de ayağıma mı niyetlenmişti? "Hayır" dedim, "eğer şimdi orayı kaşırsan küçücük varlığının tümüyle istediği kulağıma tekrar gelebilir. Hem bi kere ısırmasına izin verirsem belki uyuyana kadar ilişmez bana." Derken uyumuşum işte. Her şey iyiydi, uykum güzeldi. Acı gerçekle sabah kalktığımda yüzleşmiştim, bacağım neredeyse boydan boya ısırılmıştı. Utanmasa bacağı komple alıp götürecekmiş dengesiz. Yani ben sana ısır demiştim de bütün bacağı ye dememiştim ki. Ama olsun, bunların hiçbiri önemli değildi, zira kanım yerde kalmamıştı. Gece dönüşlerimden birinde kendisiyle burun buruna gelmiş ve kanımı yastığıma bulaştırmak suretiyle öcümü almıştım. Haklıydım. Gururluydum.
Tabi o kadar yemeye ağırlaştı dingil, kaçamadı. Bi keresinde de bir arı... neyse bu macerayı da sonra anlatayım.
ayrıca başlık bulma özrümü bilip beni böyle kabul eden, üzerine bi de bana başlık bulan Dif'e koccaman bi alkış!
aynı dertlerden muzdarip olan benden sana cin gibi bir tavsiye, madem ki sen de benim gibi yorgan manyağısın, uyuyana kadar yorganı kulağının üzerine çek. vızıltıymış, horultuymuş efendim gümbürtüymüş hiiç bi'şi duyulmuyor o şekilde. öperim.
YanıtlaSildoğru dedin ama sen de takdir edersin ki sıcakta yorgan altında pek durulmuyor ibişcim.
YanıtlaSil